İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ KANUNU’NA GÖRE İŞVERENLERİN YÜKÜMLÜLÜKLERİ

  1. GİRİŞ

İş sağlığı ve güvenliği tüm dünyada ve ülkemizde her geçen gün önemini arttıran bir husustur. Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) verilerine göre 2020 yılında iş kazası sonucu yaşanan ölüm sayısı 1231, meslek hastalığı nedenli ölüm sayısı da 5. Resmi verilere göre 100 bin çalışan başına düşen ölümlü iş kazası oranı artmıştır. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin 2021 verilerine göre ise yılın ilk on bir ayında en az 2017 işçi hayatını kaybetmiştir. Uluslararası  Çalışma Örgütü (ILO) rakamlarına göre dünyada her yıl meydana gelen yaklaşık 250 milyon iş kazasında 350 bin; kirlilik, toksik materyal ve süreçler sebebiyle oluşan 160 milyon hastalıktan bir milyon insan ölmektedir[1]. Günümüzde dünya ölçeğinde, her bir saniyede üç işçi iş kazaları sonucunda yaralanmakta ve her üç dakikada bir işçi ölmektedir[2].

Görüleceği üzere gerek sağlık, insan hayatı gerek ise iş akışı ve ticaret hayatına etkileri göz önüne alındığında iş sağlığı ve güvenliği hem önleyici ve koruyucu tedbirler hem de kaza ya da hastalıkların gerçekleşmesi akabindeki tedbir ve tazminler bakımından büyük önem arz etmektedir. Ülkemizde de başta 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu olmak üzere çeşitli mevzuat ile iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin önleyici ve tazmin edici hükümler kodifike edilmiştir.

Belirtmek gerekir ki anılı mevzuatlar ve uygulamanın temel amacı herhangi bir zarar doğmadan iş sağlığı ve güvenliği kapsamında önleyici-koruyucu tedbir ve yükümlülükler ile hareket etmektir. Gerçekten de İşyerlerinde meydana  gelen iş kazaları  ve  meslek  hastalıklarının  önlenmesinde devletin  ve  çalışanların  rolü  büyük  önem  taşımakla  birlikte,  en  önemli  sorumluluk şüphesiz işverenlere  aittir. 

  • İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ KANUNU’NA GÖRE İŞVERENLERİN YÜKÜMLÜLÜKLERİ

Başta 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunun  4. madde  hükmüne  göre  işveren;  çalışanların  işle  ilgili  sağlık  ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olup bu kapsamda mesleki risklerin önlenmesi, eğitim ve bilgi verilmesi dâhil her türlü tedbirin alınması, organizasyonun  yapılması,  gerekli araç  ve  gereçlerin sağlanması,  sağlık  ve güvenlik tedbirlerinin değişen  şartlara  uygun hale  getirilmesi  ve mevcut  durumun  iyileştirilmesi için çalışmalar yapmakla yükümlüdür. İşverenin yükümlülükleri bunlarla da sınırlı olmayıp işveren, işyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerine uyulup uyulmadığını izleyecek, denetleyecek ve uygunsuzlukların giderilmesini sağlayacaktır. Ayrıca tüm bu süreçler içinde süreklilik arz eden bir şekilde risk değerlendirmesi yapacak veya yaptıracaktır. İşveren, işe alımlarda ve işçilerin pozisyonlarının belirlenmesinde çalışanın sağlık ve güvenlik yönünden işe uygunluğunu göz önüne alacak, işçilere yeterli bilgi ve talimatları verecek, çalışanların hayati ve özel tehlike bulunan yerlere girmemesi için gerekli tedbirleri alacaktır.

Öte yandan, gerek 1 Temmuz 2012 tarihinden itibaren yürürlüğe giren 6098 sayılı yeni Türk Borçlar Kanunu hükümleri gerekse 6331 sayılı İSG Kanunu birlikte değerlendirildiğinde, bundan böyle işverenin çalıştırdığı işçilerini işyerinde mevcut bulunan kaza ve hastalık tehlikelerine karşı koruma borcunun sadece işçinin yaşamını, bedensel bütünlüğünü ve sağlığını korumakla sınırlı olmadığı; kendisinden ekonomik ve entelektüel anlamda -hemen her zaman- güçsüz konumda olan işçiye bilgi vermeyi, yol göstermeyi, işçinin çıkarlarının zedelenmesini önlemek için uygun çabayı göstermeyi de içerdiği[3] işverenin işçiyi koruma borcunun işçinin tüm kişilik değerlerinin korunmasını içerdiği belirtilmektedir.[4] Dolayısıyla, işverenin işçisini koruma borcunun yeni İSG Kanunu ile daha geniş kapsamlı olarak ve cinsel ve psikolojik tacizin de engellenmesini içerecek şekilde genişlediğini söylemek mümkündür

Belirtmek gerekir ki işveren, yukarıda değinilen tüm önlemler ve yükümlülükler bakımından; iş yerini yeni açması sebebiyle tecrübesizliğini, bilimsel ve teknik gelişmeler yönünden bilgisizliğini, ekonomik durumunun zayıflığını, benzer iş yerlerinde başka iş güvenliği önlemlerinin alınmadığını savunarak sorumluluktan kurtulamaz[5]. Böylelikle işverenler, işçilerin tecrübeli oluşu veya dikkatli çalıştıkları takdirde iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerinin gerekmeyeceği düşüncesiyle bu tedbirleri almaktan kaçınamazlar[6].

Kaldı ki tüm bu yükümlülükler bakımından işverenin işveren vekili, işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanlarına sorumlulukları devretmesi, tüm iş sağlığı ve güvenliği tedbir ve talimatları ile uygulamalarının bu kişiler tarafından yerine getirildiği ve şayet bir eksiklik varsa bu kişilerin sorumluluğuna gidilmesi gerektiği yönünde savunmaları da geçersiz olacaktır. Nitekim İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliği m. 5.maddesi 6. fıkrası uyarınca İş sağlığı ve güvenliği hizmetlerini yürütmek üzere işyerinden personel görevlendirmek veya OSGB’lerden hizmet almak suretiyle bu konudaki yetkilerini devreden işverenin bu hizmetlere ilişkin yükümlülükleri devam eder.

Bu anlamda iş sağlığı ve güvenliği kapsamında belirtmek gerekir ki işverenin herhangi bir iş kazası gibi iş sağlığı ve güvenliği kapsamına giren sorumluluktan kurtulması ancak kaçınılmazlık, illiyet bağının kesilmesi ve alınabilecek her türlü önlemin alınmasına rağmen kazanın engellenememesi hallerinde mümkündür.

5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunun 21. maddesinde de işverenin iş kazasından doğan sorumluluğunun tespitinde kaçınılmazlık ilkesinin dikkate alınacağı belirtilmiştir. Kaçınılmazlık, olayın meydana geldiği tarihte geçerli bilimsel ve teknik kurallar gereğince alınacak tüm önlemlere rağmen, iş kazasının meydana gelmesi durumudur.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2015/10-2682 E. , 2019/986 K. ve 01.10.2019 tarihli kararına göre; kaçınılmazlıktan bahsedilebilmesi için öncelikle olayın şahsın irade veya davranışından bağımsız olarak ortaya çıkması gerekmektedir. Eğer olay sorumlu kişinin iradesi ile meydana gelmiş ise bu durumda kaçınılmazlıktan değil kasıt veya kusur sorumluluğundan bahsedilebilecektir.

Yargıtay 21. Hukuk Dairesi kaçınılmazlık ile ilgili verdiği 2005/2162 E., 2005/3880 E., 18.4.2005 tarihli kararında “İş kazası olaylarında kaçınılmazlık veya kötü tesadüften bahsedebilmek için işçi ve işverenin olayın olmaması için alabilecekleri tüm önlemleri aldıktan sonra işin doğası gereği kendiliğinden veya doğa güçleri gibi beklenmeyen etkiler nedeniyle ortaya çıktığı, bir takım olumsuzlukların bulunması gerekir. Önlem almak sureti ile önüne geçilebilecek olaylarda kaçınılmazlıktan söz edileme. Somut olayda da işveren yeterli önlemleri alırsa, kazalı yeterli dikkat ve özeni gösterse olay önlenebilirdi. O halde kaçınılmazlıktan söz edilemez” hükmüne varmıştır.

6331 sayılı kanunun 3. maddesi 1. Fıkrası (g) bendinde İş Kazası; “İş kazası: İşyerinde veya işin yürütümü nedeniyle meydana gelen, ölüme sebebiyet veren veya vücut bütünlüğünü ruhen ya da bedenen engelli hâle getiren olay” olarak tanımlanmıştır.

Ezcümle iş kazasından bahsedebilmek için önemli olan işin yürütümü ile bağlantı olmasıdır, işin yürütümü ile doğrudan ilgili olmayan ama hayatın olağan akışına uygun şekilde işyerinde meydana gelen kazalar da iş kazasıdır. Burada önemli olan husus iş kazasında iş ve kaza arasındaki illiyet bağının su götürmez derecede kesilmemiş olmasıdır.

“Uygun illiyet bağının kesildiği haller; mücbir sebep ile zarar görenin veya üçüncü kişinin ağır kusurudur. Bunlardan biri uygun illiyet bağının kesilmesine sebep olduysa, işverenin sorumluluğundan söz edilemeyecektir[7].”

İşverenin yukarıda sayılan ve kanunlarda belirlenen yükümlülüklerine uymaması, kusurlu davranışın varlığını kabulde bir ölçüttür. Ancak belirtmek gerekir ki; kusurun tespiti aşamasında yasal mevzuatta öngörülen yükümlülüklerin yanı sıra yerleşik içtihatlar, gelişen teknoloji, gelişmeler ve her türlü örgütlenme stratejisi imkanı da dikkate alınmalı ve kusur tespiti net bir şekilde yapılmalıdır. Yargıtay 21. Hukuk Dairesi E. 2015/12259 K. 2016/6381 ve 11.04.2016 tarihli İlamında şu şekilde karar vermiştir:

“İş kazalarında olay, İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik İlkeleri çerçevesinde değerlendirilmeye tabi tutulmalıdır. İşverenin iş kazası sonucu meydana gelen zarar sebebiyle hukuki sorumluluğu, yasa ve içtihatlarla belirlenmiş olan ayrık haller dışında, ilke olarak, iş akdinden doğan işçiyi gözetme (koruma) borcuna aykırılıktan kaynaklanan kusura dayalı sorumluluktur. İnsan yaşamının kutsallığı çerçevesinde işverenin ve dolayısıyla da işveren vekilinin, işçilerin sağlığını ve güvenliğini sağlamak için gerekli olanı yapmak, bu hususta gerekli şartları sağlamak ve ilgili araçları noksansız bulundurmakla yükümlü olduğu İş Kanunu’nun 77. maddesinin açık buyruğudur.

İş kazasından doğan tazminat davalarının özelliği gereği, İş Kanunu’nun 77. maddesinde öngörülen koşullar göz önünde tutularak ve özellikle işverenin niteliğine göre, iş yerinde uygulanması gereken İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü’nün ilgili maddeleri incelenmek suretiyle, işverenin ve işveren vekilinin iş yerinde alması gerekli önlemlerin neler olduğu, hangi önlemleri aldığı, hangi önlemleri almadığı, alınan önlemlere işçinin uyup uymadığı gibi hususlar ayrıntılı bir biçimde incelenmek suretiyle kusurun aidiyeti ve oranı hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek biçimde belirlenmelidir.”

Bu bağlamda pekiştirmek maksadı ile dile getirmek gerekir ki insan yaşamının gerektirdiği anlamda çalışanın sağlıklı ve güvenli bir ortamda iş görmesini sağlamakla ilgili kanunda öngörülmeyen önlemlerin de işveren tarafından alınması zorunludur. Bu hususta Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2018/ 369E., 2021/1348K. Ve 04.11.2021 Tarihli İlamında şu şekilde karar vermiştir;

“……İşverenin yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler çerçevesinde işçiyi gözetme borcu kapsamında işyerinde gerekli iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini alması gereken mevzuatta öngörülmemiş olsa dahi bilimsel ve teknolojik gelişmelerin gerekli kıldığı iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almak zorundadır. Bilim, teknik ve örgütlenme düşüncesi yönünden alınabilme olanağı bulunan, yapılacak gider ve emek ne olursa olsun bilimin, tekniğin ve örgütlenme düşüncesinin en yeni verileri göz önünde işçi sakatlanmayacak, hastalanmayacak ve ölmeyecek ya da bu kötü sonuçlar daha da azalacaksa her önlem işverenin koruma önlemi alma borcu içine girer. Bu önlemler konusunda işveren işyerini yeni açması nedeniyle tecrübesizliğini, bilimsel ve teknik gelişmeler yönünden bilgisizliğini, ekonomik durumunun zayıflığını, benzer işyerlerinde bu iş güvenliği önlemlerinin alınmadığını savunarak sorumluluktan kurtulamaz.”

Son olarak; Yargıtay bazı kararlarında iş kazası bakımından işverenin sorumluluk kapsamını tehlike sorumluluğu kapsamında kusursuz sorumluluk olarak değerlendirmektedir[8]. Fakat buna ek olarak Yargıtay bazı kararlarında  işverenin kusurlu olmadığı ve illiyet bağının kurulmasının mümkün olmadığı durumlarda meydana gelen zarardan sorumlu tutulmasının adalet ve hakkaniyet duygularını inciteceğini ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.3.1987 tarihli ve 1986/9-722 E., 203 K. sayılı kararının da aynı yönde olduğunu belirtmiştir[9].

Av. Yunus Samet DİKMEN


[1] International Labour Office, (Çevrimiçi) İnternet Adresi: http://laborsta.ilo.org/cgi-bin/ brokerv8. exe, Erişim Tarihi: 11.10.2012

[2] Onan Kuru, “İş Sağlığı ve Güvenliğinde Yeni Oluşumlar”, TİSK İşveren Dergisi, Ankara, Cilt: 28, Sayı: 8, Mayıs 2000, s. 5.

[3] Münir Ekonomi, İş Hukuku: Cilt 1, Ferdi İş Hukuku, İTÜ Yay. No.18, İstanbul, 1987, s.154; Kadriye Bakırcı, İş Hukuku Açısından İşyerinde Cinsel Taciz, İstanbul,Yasa Yayıncılık A.Ş., 2000, s.155.

[4] K. Ahmet Sevimli,  “Türk Borçlar Kanunu  m.417 ve İş Sağlığı ve  Güvenliği Kanunu Işığında  Genel Olarak İşçinin Kişiliğinin Korunması” Çalışma ve Toplum Dergisi, Cilt: 1, Sayı: 36, 2013, s.110-111

[5] Yargıtay 21. Hukuk Dairesi’nin 24.03.2016 tarih, 2016/4174 E. ve 2016/5185 K. sayılı ilamı.

[6] Yargıtay 21. Hukuk Dairesi’nin 16.02.2015 tarih, 2014/23286 E. ve 2015/2550 K. sayılı ilamı.

[7] Yargıtay 21. Hukuk Dairesi, 2019/77 E.  ,  2019/6570 K. 6.11.19 tarihli ilamı, Yargıtay 21. Hukuk Dairesi, 2019/77 E. ,  2019/6570 K. 6.11.19 Tarihli İlamı, Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 2019/214 E., 2019/5354 K.,  23.09.2019 Tarihli İlamı, Yargıtay 22. Hukuk Dairesi’nin 2012/10472 E. , 2013/3 K. , 21.1.2013 Tarihli İlamı

[8] Yargıtay Hukuk Genel Kurul E. 2003/21-673 K. 2003/641 T. 12.11.2003 Tarihli İlamı

[9] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2015/10-2682 E. , 2019/986 K. ve 01.10.2019 Tarihli İlamı

Paylaşın

Bağlantıyı kopyalayın

Kopyala